Orjinal Araştırma Makalesi | Küresel Politika Çalışmaları Dergisi 2024, Cil. 1(1) 57-69
R. Burçin YAVUZ
ss. 57 - 69 | Makale No: kurepol.2024.005
Yayın tarihi: Mart 10, 2024 | Okunma Sayısı: 28 | İndirilme Sayısı: 126
Özet
Rönesans’tan itibaren insanın özne haline gelerek siyasetin aşkınlıkla bağı- nın kesilmesine giden süreçte, toplumsal birliğin sağlanabilmesi için farklı tür- den bir bağ arayışı söz konusu olmuştur. Bu noktada egemenlik kavramı dev- reye girmiş, devletlerin ihtiyaç duyduğu toplumsal bağı sağlamak egemenlikle ilgili hale gelmiştir. Egemenlik kavramı ile farklı türden bir aşkınlığın yeniden tesis edildiğine yönelik görüşler de mevcut olmakla birlikte, kesin olan bir şey vardır ki ulusal egemenlik sayesinde artık öyle ya da böyle halkın iktidarı be- lirleyebileceği bir sistem söz konusudur ve bunun insanlık tarihi için büyük bir kazanım olduğu ortadadır. Bu kazanımın elde edilmesinde büyük paya sahip bir düşünür olan Rousseau, kuramsal modeliyle halk egemenliğine dayanan bir sistem geliştirmiştir. Egemenlik kuramı doğrultusunda, Rousseau’nun üzerinde durduğu temel problemlerden biri toplumsal düzenin sağlanmasıdır. Rousseau tarafından toplumsal düzenin sağlanmasına bu denli vurgu yapılmasının temel nedenlerinden biri toplumu oluşturan insanların aynı zamanda hem birey hem de yurttaş olarak ikili varlığa sahip olmalarıdır. Bu bağlamda bireysel irade- ler özel çıkarları doğrultusunda toplumsal bağın oluşturulmasına engel teşkil edebilirler ki bu da egemenliğin genel iradeyi bir toplumsal sözleşme etrafında mümkün kılmasının önüne geçer. Bu durumda bireylerin yurttaşa dönüştürü- lerek mümkün olduğunca toplumsal bağlılıklarının artırılması gerekmektedir. Toplumsal bağlılık, ancak pozitif yasalara yön veren akılla, insani birtakım duy- guların da birlikteliği sayesinde artırılabilir. İşte sivil din tam da bu hususta, yurttaşlar arasında bir duygudaşlık yaratabilmek amacıyla Rousseau tarafından ortaya atılmıştır. Sivil dinin “dogmaları” bir toplumsal aidiyet oluşturulmasına hizmet eder ve bireylerin kişisel inançlarına hoşgörü temelinde yükselir. Yani Rousseau’nun sivil dininin ilkeleri, dinin siyaseti belirlediği bir teokratik yöne- timle ilgili olmaktan çok uzaktır. Aksine siyasetin dini belirlediği bir kuramsal çaba söz konusudur ki bunun da Rousseau’nun egemenlik kuramını tamamla- dığı görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Sivil Din, Egemenlik, Rousseau, Genel İrade, Toplumsal Bağ
Bu makaleye nasıl atıf yapılır? |
---|
APA 6th edition Harvard Chicago 16th edition |
Kaynakça |
---|
|